Telif hakkı kul hakkı mıdır?

Telif hakkı kul hakkı mıdır?

Kişinin özgün olarak ortaya koyduğu her türlü ilim, bilim, sanat eserinin kişiye kazandırdığı hukuki hakka ve tasarrufa telif hakkı denir. Maddi değerinden öte manevi bir boyutu da söz konusu olan böyle bir çalışmanın bilinen maddi haklar gibi bir hak doğurup doğurmadığı konusu günümüz fukahası arasında tartışmalıdır.

  1. Telif Hakkının Meşru Bir Hak Olduğu Görüşü

Bu görüş sahipleri, kişinin gerek madden masraf ederek gerekse el emeği, göz nuru dökerek elde ettiği herhangi bir neticenin kul hakkı olduğunu savunmaktadır. Bu tıpkı şufa hakkı ve kira sözleşmesi gibi soyut bir haktır. Yine profesyonel bir doktorun tek ameliyattan yüksek ücret alması da bu tür haklardan sayılır. Bu görüşte olanlar “Nimet külfete, külfet nimete göredir.”[1] ve benzeri kaidelerle görüşlerini teyit etmektedir. Ortaya konan bir eserde itibar edilen, sayfalar değildir, içindeki emek mahsulü bilgidir. Hiç kimse kitap alırken kâğıda para vermez. Fakat ortada bir kitap vardır ve o bir eser olarak itibar gördüğüne göre burada asıl değer biçilen içindeki bilgidir, bu da onun eser olarak kabul edildiğini göstermektedir. Bu görüşte olanlara göre bu ve benzeri çalışmaların hak sayılmaması halinde kamu yararına olan ilmi veya teknolojik çalışmalar maddi yetersizlikler sebebiyle sekteye uğrayacaktır. Bu sebeple böyle bir hakkın kanunen koruma altına alınarak hukuki bir statü kazandırılması gerekir.

Ayrıca bu haklar hukuken kabul edilmediği takdirde, kazanç elde edemeyen ve yaşamını idame ettirmekte zorlanan âlimler, para kazanma gayesiyle başka işlerle meşgul olacak dolayısıyla da ilmî çalışmalarından uzaklaşacaktır. Böyle bir durum ise, toplumun ilerlemesini temin eden teknolojik ve ilmî faaliyetlerin duraksaması gibi olumsuz sonuçlar doğuracaktır. İşte bu sebeple kamu menfaati, ilmî çalışmaların zenginleşmesi ve fikrî ürünlerin artması adına bu hakkın hukuken koruma altına alınmasını gerekli kılmaktadır.[2]

 

         2.Telif Hakkının Meşru Bir Hak Olmadığı Görüşü

Bu görüş sahipleri ise “İndirdiğimiz belgeleri ve doğru yolu Kitap’ta insanlara açıkladıktan sonra, gizleyen kimseler var ya, onlara hem Allah lanet eder hem lanetçiler lanet eder,”[3] âyeti ile Her kim, bildiği bir konuda kendisine danışılır da onu gizlerse kıyamet günü ağzına ateşten bir gem vurulur.[4] vb. hadisleri delil olarak ileri sürerek bunun bir hak olmadığını iddia ederler. Telif hakkının meşru olmadığını düşünen âlimler maslahat prensibine dayanan “Zarar, izale olunur”[5] ve benzeri küllî kaidelerle de görüşlerini teyit etmeye çalışırlar. Onlara göre ammenin menfaatine zarar veren ve şahsî menfaatten ibaret olan telif hakkı göz ardı edilmelidir. Aslında bu tam anlamıyla şahsî menfaatlerin ilgası da değildir. Bu görüşü savunanlar ayrıca ilmin toplumsal bir miras olduğunu, geçmişten bugüne kadar eser ortaya koyan herkesin kendinden öncekilere telif adına herhangi bir bedel ödemediğini dolayısıyla yeni nesil yazar ve okuyucuların da böyle bir diyet ödemesinin gerekli olmayacağını söylerler.

Hanefîlerin benimsedikleri tanıma göre mal kavramı sadece fizikî varlığı bulunan şeyleri kapsamakta iken cumhur, hak ve menfaati de kapsayacak bir tanımı tercih etmiştir. Vehbe Zuhaylî bu tanımlardan hareketle Hanefîlerin benimsemiş olduğu mal kavramını şu şekilde tarif etmiştir: “Hıyazeti (zilyetliği) ve ihraz edilmesi (ele geçirilmesi) mümkün olan; âdeten kendisinden istifade edilebilen her şeydir.  Bundan dolayı ilk dönem Hanefî fukahası mal tanımı dışında kaldığı içindir ki Kur’ân eğitimi karşılığında ücret alınmasını câiz görmezken sonraki fukaha buna cevaz vermiştir. Cumhurun yapmış olduğu tanım esas alınacak olursa, yazılı eserden faydalanmak İslâm hukukunun da varlığını kabul ettiği meşru bir hak olarak ortaya çıkmaktadır. [6]

Dolayısıyla hiçbir yayıncı, sahibinin izni olmadan bir başkasının kitabını basamaz veya fotokopi usulüyle çoğaltıp satamaz. Çoğaltılması düşünülen eser, okullarda okutulan ve fiyatı çoğunluğun alamadığı veya zorlandığı bir bedel dahi olsa yine de izinsiz çoğaltılamaz. Ancak yayın evinden toplu alım yapıldığı takdirde fiyatlarda indirim talep edilmesi uygun olur. Mal sahibinin toplu alımda indirip yapmaması hiç kimse için fotokopi vs. ile çoğaltma hakkını doğurmaz. Bazıları bu durumu abdest için su bulamayan, bulsa da gabn-i fâhiş (çok aldatma) sebebiyle satın almak zorunda olmayan kişinin durumuna benzetmektedir. Nasıl ki su bulamayan kişi ancak fahiş (iki katı veya üzeri) bir fiyatla bulduğunda satın alma zorunluluğu yoksa fahiş bir ücretle satılan kitap vb. şeyleri de satın alma zorunluluğu yoktur. Böylelikle ihtiyaç sahibi ihtiyacını giderirken, satıcı da fiyatları makul dereceye çekerek hem sürümden kazanacak hem de ilmin yayılmasına engel olma vebalinden kurtulmuş olacağı görüşünü savunurlar. Fakat zikri geçen bu kıyasın, “kıyâs ma’a’l-fârık” cinsinden olduğu ağırlık basmaktadır. Zira başkasına ait bir yayını fotokopi ile çoğaltmak bir kul hakkıdır. Teyemmüm ise Allah hakkıdır. Dolayısıyla birbirlerine kıyaslanması doğru değildir. Kısaca pahalı dahi olsa sahibinin izni olmadan kitap vs. fotokopi usûlü çoğaltmak câiz olmaz. Zira Efendimiz (s.a) şöyle buyurdular: “Kimin üzerinde din kardeşinin ırzı, namusu veya malıyla ilgili bir zulüm varsa, altın ve gümüşün bulunmayacağı kıyamet günü gelmeden evvel o kimseyle helâlleşsin!”[7]

Nitekim Din İşleri Yüksek Kurulu 12.07.2017 tarihinde aldığı bir kararla internet ortamına geçirilmiş olan her türlü program, yazılım, kitap, müzik vb. ürünlerin ilgililerin izni olmadan elde edilip kullanılmasının caiz olmayacağını belirtmiştir.[8] Ülkemizde telif hakları 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu (FSEK) ile korunmaktadır.

Nitekim FSEK md. 23/1’e göre “Bir eserin aslını veya işlenmelerini kısmen ya da tamamen çoğaltma hakkı, münhasıran eser sahibine aittir.” Yine md. 23’de “Bir eseri, onun aslından veya işlenmesinden çoğaltma ile elde edilmiş nüshalarını dağıtmak, kiralamak veya satışa çıkarmak ya da herhangi bir biçimde ticaret konusu yapmak ve bu yoldan faydalanma hakkı yalnızca eser sahibinindir.” ifadeleri yer almaktadır.

Kanunda da ifade edildiği gibi “kısmen veya tamamen” ifadeleri her halükârda çoğaltmanın telif hakkı doğurduğunu göstermektedir. Fakat şu gerçeği de unutmamak gerekir ki tüm ilimler tarih boyunca tevarüs (iktibas) yoluyla gelmiştir. Matbaanın icadından önce bu ilimler istinsah tarikiyle nesilden nesile aktarılmış ve alimler bu konuda bir sınırlama getirmemişlerdir. Fakat matbaanın gelmesiyle binlerce kitabın basımının yayıncıya getirdiği külfet de göz ardı edilemeyecek bir gerçek olmuştur. Mesele “ilimlerin nakledilmesi zarureti” ile “müelliflerin emekleri” arasında orta bir yolun izlenmesi zaruretini doğurmaktadır. Dolayısıyla kitaplar üzerinde her ne kadar “her hakkı mahfuzdur” şeklinde bir kayıt bulunsa da yazarı veya yayıncıyı mali zarara uğratmayacak boyuttaki “kısmi çoğaltmaların”, örf çerçevesinde değerlendirildiğinde caiz olması gerektiği anlaşılmaktadır.

[1]  Mecelle, md. 88.

[2]  Ebû Zeyd, 1986: 262; Düreynî, 2013: II, 43-44.

[3]  Bakara, 2/159.

[4]  Tirmizî, “İlim”, 3; Ebû Dâvûd, “İlim”, 9; مَنْ سُئِلَ عن عِلْمٍ فَكَتَمَهُ، أُلْجِمَ يوم القيامةِ بِلِجَامٍ مِنْ نارٍ

[5]  Mecelle, md. 19.

[6] Orhan, Fatih, İslam Hukuku Açısından Manevi Hak Kavramı (Telif Hakkı Özelinde), Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi The Journal of International Social Research, Nisan 2016, (9/43)

[7] Buhârî, “Mezâlim”, 10; “Rikâk”, 48.

[8] https://kurul.diyanet.gov.tr/Cevap-Ara/970/internetten-program-yazilim-kitap-muzik-vb-indirmek-ve-bunlari-kullanmak-helal-midir

 

Konu Hakkında 6 Yorum Var “Telif hakkı kul hakkı mıdır?

  1. Bir tanıdığım,eskiden piyango oynamış ve piyanodan para kazanmış. Daha sonra kendisinde bulunan helal para ile piyano parasını yani haram parayı karıştırıp altın almış. Bir süre sonra pişman olmuş ve Allaha tövbe etmiş lakin yarı haram parayla aldığı altın hala onda. Önceden yarısını haram para ile aldığı altını ne yapmalıyım diye bana sordu. Şimdi haram para yemek istemiyor.

    1. a.selam
      Bu kardeşimiz önce aynı hatayı tekrar yapmamak üzere tevbe etmeli sonra da elindeki haram ve helal para ile aldığı altını bozdurmalı veya bozdurmayıp o gün o haram parayla kaç gram altın aldıysa o kadarlık bedeli fakirlere tasadduk etmelidir.

  2. Hocam gayrimüslim bir ülkede yaşayan bir Müslüman iş esnasında namaz kılmak istiyor Lakin patron izin vermiyor. Müslüman da namazı kazaya bırakıyor. Namazını kazaya bırakması uygun mudur. Ve kazaya bıraktığı takdirde kazandığı para helal olur mu ?

    1. A. Selam.
      Namaz Rabbimizin emridir. Bir Müslümanın bundan taviz vermesi asla caiz olmaz, haramdır. İster Türkiye’de isterse yabancı ülkede olsun kişi dini emirleri yerine getirebileceği iş yerinde çalışması gerekir. Bunu yapamıyorsa bu iş yerinde çalışması da caiz olmaz. İşten taviz verilmeli ama dini hayattan taviz verilmemeli. Kendine uygun başka bir iş bakmalıdır. Kazandığı para ise yaptığı iş ile alakalıdır. İş helal ise el emeği ile kazandığı para da helal olur. Her ne kadar namazını kazaya bırakması sebebiyle günahkar olsa da bu fiili kazandığı parayı haram kılmaz.

  3. “yazarı veya yayıncıyı mali zarara uğratmayacak boyuttaki “kısmi çoğaltmaların”, örf çerçevesinde değerlendirildiğinde caiz olması gerektiği anlaşılmaktadır.” Mesela okuldaki ders kitapların PDF’i alınsa caiz olur mu ? Biz yazar ve yayıncının zarara uğrayıp uğramadığını nasıl bileceğiz ki ?

    1. okuldaki ders kitaplarının fotokopisinin bir kısmının çekilmesi söz konusu olabilirse de PDFini yayın hakkına sahip kişi veya kuruluşa sormadan alıp kullanmak veya başkalarına dağıtmak caiz olmaz…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir