Alkış bir gelenek midir?
Türkçe alkamak “övmek, medh ü senâ etmek; şükretmek, hamdetmek” kökünden gelen ve Kâşgarlı Mahmud tarafından Hz. Peygamber’e getirilen salavat anlamında da kullanılan (Dîvânü lugāti’t-Türk Tercümesi, I, 97) alkış kelimesi, bugün sadece el çırpmak suretiyle ifade edilen takdir gösterisinin adı olarak kullanılmaktadır. Türk-İslâm tarihinde ise devlet büyüklerine karşı törenlerde söylenen övgü, şükür ve iyi dilek sözlerine alkış adı verilmiştir.[1] Kur’ân-ı Kerim’de alkış (تَصْفِيق / avuç içlerini birbirine vurma) manasında (تَصْدِيَة) kelimesi kullanılmıştır. Nitekim cahiliye döneminde bazı erkek ve kadın müşriklerin Beytullah’ı çıplak olarak tavaf ettikleri sırada alkış tuttukları ve parmaklarıyla ıslık çaldıkları “Onların Beytullah yanındaki duaları da ıslık çalmak ve el çırpmaktan başka bir şey değildir.”[2] mealindeki ayette kınanmaktadır.
Fıkıh ve hadis kaynaklarında ise (تَصْفِيق) terimi cemaatle kılınan namazlarda imamın herhangi bir yanlış fiilinde kadın cemaatin “Sübhânallâh” lafzı yerinde sağ elini sol elinin üstüne vurarak uyarması şeklinde kullanılsa da ayette kınanan alkış türü değildir.[3] Ayette zikredildiği üzere Müşrikler, Hz. İbrahim’in dininde bir namaz olduğunu bildikleri halde bunu terk edip ibadeti sadece ıslık ve alkışa indirdikleri için sert bir üslupla kınanmışlardır. Ayrıca Hz. Peygamber ve sahâbenin uygulamalarına bakıldığında sevinç veya taaccub hallerinde alkışı kullanmadıkları bilinmektedir. Onlar bu gibi durumlarda tesbih (sübhânallâh) ve tekbir (Allâhü ekber) lafızlarını kullandıkları bunu adeta zikir ve ecir vesilesi yaptıkları görülmektedir.[4]
Günümüzde ise bir kısım dinden uzak sanatçıların ölen dostlarının cenaze namazına iştirak etmedikleri gibi ona ait müzikleri cenaze merasiminde çalmaları, alkış ve ıslıklarla uğurlamaları tamamen Mekke dönemi cahiliye örf ve adetleriyle örtüşmektedir. Alkış ayrıca istenmeyen durumların protestosunda da kullanılmaktadır.
İslam dini Müslümanın günlük ibadetlerine önem verdiği gibi şahsiyetinin inşasına da azami derecede önem vermektedir. Bu sebeple Hz. Peygamber (s.a) “Kim bir kavme benzerse onlardandır.[5] şeklindeki benzer hadisleri kafirlere benzemeyi şiddetle yasakladığı gibi onlara muhalefet etmeyi de sık sık tembihlemiştir. Zira şeklen başlayan masumane pek çok benzerlikler zamanla ruhi ve kültürel ünsiyeti beraberinde getirmektedir. Tarih sayfaları bunun örnekleriyle doludur. Yine “Mümin aynı delikten iki kez ısırılmaz” hadisi böyle bir yanlış tekerrürden bizi uyarmaktadır. Dolayısıyla alkış müşriklerin ibadet şekline benzemesi sebebiyle en hafifi ile mekruh sayılmaktadır. Şayet alkışlanan şey İslam’ın meşru görmediği bir durum ise bu haramı, küfrü gerektiren bir durum ise küfrü gerektireceğini unutmamalıyız. Günümüzde alkışın Müslümanlar arasında özellikle düğün, dernek, konferans ve mitinglerde hatta Kur’an yarışmalarına kadar yaygınlaştırılması bir gaflet tezahürü olsa gerek.
[1] Abdülkadir Özcan, “Alkış”, (İstanbul: TDV İslam Ansiklopedisi, 1989), 2: 470-471.
[2] Enfâl, 35; وَمَا كَانَ صَلَاتُهُمْ عِنْدَ الْبَيْتِ اِلَّا مُكَٓاءً وَتَصْدِيَةًۜ فَذُوقُوا الْعَذَابَ بِمَا كُنْتُمْ تَكْفُرُونَ
[3] Sığnâkî, Hasan b. Alî, en-Nihâye, Medine: Yüksek Lisans, 1438), 2: 142; Buhârî, “Cemaa ve İmame”, 20. إنما التصفيق للنساء
[4] Buhârî, “İlim”, 40.
[5] Ebû Dâvûd, “Libâs”, 5; مَنْ تَشَبَّهَ بِقَوْمٍ فَهُوَ مِنْهُمْ