Dârülharpte faiz almak veya kumar oynamak
Dârülharp, Müslümanların halihazırda harp halinde oldukları ülke manasına gelirken bunun mukabili olan dârülislâm, İslâm ülkesi, yani toprakları İslâmî esaslara göre yönetilen yer demektir.[1] Bununla birlikte ikisi de Kitap ve Sünnet tarafından sınırları belirlenmiş, üzerinde icmâ edilen kavramlar değildir. Dârülharp terimi bazı Hanefî kaynaklarında “Dârülharpte hadler uygulanmaz.”[2] “Dârülharpte Müslüman ve harbi arasında faiz yoktur”[3] gibi hadislerde zikredilse de tarif ve izahına rastlanılmamaktadır.[4] İslâm âlimlerinin ictihadıyla tarif edilen birer kavramdır. Dolayısıyla bu kavramlar üzerinden yapılan tartışmalar da tabii olarak ihtilaflı meseleler olarak günümüze kadar gelmiştir.
Fakihler, dârülharpte Müslüman birinin faizli işlemde bulunup bulunamayacağı hususunda ihtilaf etmişlerdir. Cumhur, böyle bir işlemin câiz olmayacağını savunurken Hanefîlerden Ebû Hanîfe ve İmam Muhammed belli şartlarda onay vermektedir.
- Cumhurun Görüşü
İmam Mâlik, Şâfiî, Ahmed b. Hanbel ile Hanefîler’den İmam Ebû Yûsuf’un aralarında bulunduğu cumhur fukahâ Müslümanların dârülislâm’da olduğu gibi dârülharpte harbilerle faiz alışverişinde bulunmalarının haram olduğunu söylerler.
Cumhurun Delilleri
- Konuyla ilgili âyetlerde[5] belirtilen ifadeler faizin gerek Müslümanla Müslüman arasında gerekse Müslümanla Gayrimüslim veya müşrik arasında açıkça haram olduğunu ifade etmektedir.
- Faiz yiyen, yediren, faiz hesabını tutan ve şahitliğini yapanların lanetlendiğine dair sahih ve sarih rivayetlerin mevcut olması.
- Ebû Hanîfe ve İmam Muhammed’in Görüşü
İki imama göre dârülharpte Müslüman ile harbi arasında faizli işlem câizdir. Bunun gibi fasit sayılan ticari akitler, kan, domuz ve ölmüş hayvan eti satmak, bahis ve kumar oynamak da câizdir. Yalnız bu iki imama göre tüm bu işlemlerde fazlalığı Müslümanın alması gerekir. Aksi takdirde muamele câiz değildir. Zira Ebû Hanîfe bu şartı düşmanın ekonomik açıdan çökertme maslahatına binaen ileri sürmektedir. Yani faizli işlemde, kumarda kazanan taraf her zaman Müslüman olmalıdır.
Ebû Hanîfe ve İmam Muhammed’in Delilleri
a. Mekhul’ün rivayetine göre “Hz. Peygamber, “Dârülharpte Müslüman ve harbi arasında faiz yoktur.”[6]
Zeylaî hadisin garip olduğunu söylerken[7] İmam Şâfiî el-Ümm’de Ebû Hanîfe’nin şöyle dediğini nakleder: “Şayet bir Müslüman eman alarak dârülharpte gider ve iki dirhem mukabilinde bir dirhem satarsa, bunda hiçbir beis yoktur. Zira Müslümanlar arasındaki hukuk onlar aleyhinde uygulanmaz. Ne sûretle olursa olsun -rızaları olma kaydıyla- malları alınabilir, bu câizdir.”[8] Şâfiî ayrıca İmam Evzâî’den naklen böyle bir uygulamanın ister dârülharpte ister başka yerde olsun haram olacağını belirtir.
b. Peygamber (s.a) veda hutbesinde şöyle buyurdu: “…Cahiliye devrine ait faizler kaldırılmıştır. Kaldırdığım ilk faiz de Abbas b. Abdulmuttalip’in faizidir…”
Ebû Hanîfe’ye göre Hz. Peygamber’in amcası Abbas (r.a) hicret sırasında Müslüman olduğu halde Mekke’de kalmış faiz âyetinden önce ve sonra da faizli muamelelerde bulunmuştu. Fakat Mekke’nin o sıralarda dârülharp olmuş olması sebebiyle Hz. Peygamber amcasını bundan menetmemiştir. Ta ki Hz. Peygamber veda hutbesinde söylediği “Kaldırdığım ilk faiz de Abbas b. Abdulmuttalip’in faizidir.” sözü ile bu cevaz süreci Mekke’nin dârülislâm olmasıyla bitmiştir.
c. “Elif, Lâm, Mim. Rûm mağlûp oldu. Rumlar yakın bir yerde yenilgiye uğradılar. Fakat onlar bu yenilgilerinden sonra birkaç yıl içinde galip gelecek.”[9] âyeti hicretten önce nazil olduğunda müşrikler bu haberi test etmek için Hz. Ebû Bekir ile iddialaşmak istemişlerdir. Bunun üzerine Hz. Peygamber ona süreyi uzun tutması ve bedeli arttırmasını söylemiştir. Sonra Bizans İranlıları yenince Hz. Ebû Bekir o dönem şirk diyarı olan Mekke’deki bu iddianın getirisini Hz. Peygamber’in talimatıyla fakirlere tasadduk etmiştir.
d. Peygamber Mekke’de müşriklerden pehlivanlığı ile meşhur Rükâne’ye güreş teklif etti. O da bunu kabul etti. Rükâne koyunlarının 1/3’nü de bahse koydu. Hz. Peygamber, onu defalarca yenerek tüm koyunlarını aldı. Fakat sonunda koyunları ona tekrar iade etmiştir. Ebû Hanîfe ve İmam Muhammed’in istidlal ettiği bu ve benzeri delillere cumhur ulema bazı tenkitlerde bulunmuştur. Onları kısaca zikretmeye çalışalım.[10]
Cumhurun Değerlendirmesi
- İmam Şâfiî mekhul hadisinin ilk ravisi olmaması yani ilk ravisinin munkatı olması sebebiyle Mürsel olduğunu bunun da faizi ve kumarı haram kılan açık naslar karşısında herhangi bir değer ifade etmeyeceğini söyler. Kaldı ki bu rivayet kabul edilmiş olsa da aksi manaya yani dârülharpte Müslümanla kâfir arasında riba yoktur’ manasına da gelebileceğini söylerler.
- İslâm dini bidayetinden nihayetine kadar tüm zamanlara gönderilen bir dindir, kitaptır. İçki, kumar, zina nasıl evrensel yasaklar ise yine bunlar gibi toplumları ifsat eden faiz ve şans oyunları da aynı yasak kapsamındadır. Dolayısıyla belli yerde faizi mubah belli yerde haram görmek dinin insanlar üzerindeki tesirini zedelemektedir. Bu tıpkı içki ve zinanın, zaman ve mekâna göre değişmemesi gibi düşünülebilir.
- Hendek savaşında öldürülen bir müşrik, sahipleri tarafından para karşılığında alınmak istendi. Hz. Peygamber Müslümanları bu ticaretten menetmiştir. Bu da dârülharpte harbilere murdar et satmanın câiz olmadığını göstermektedir. Ebû Yûsuf bu görüştedir. Ebû Hanîfe ve Muhammed’e göre Hendek dârülislâm olduğunda Hz. Peygamber bu satışı yasaklamamıştır.[11]
Kısacası Kur’ân ve sünnette çok açık bir şekilde tehditle yasaklanan faizin, mürsel bir hadisle istisna edilerek dârülharpte Müslümanın faiz alması veya kazanması şartıyla kumar oynamasına fetva verilmesi usûlü fıkıh ve hadis kriterleri açısından problemlidir. Cumhur tarafından câiz görülmeyen bu işlemleri kabul etmeyip, senedinde ve delaletinde zayıflık bulunan bir rivayete ve birkaç uygulamaya sarılarak amel etmek, büyük bir sorumluluğu riske atmak demektir. Ayrıca bu fetvaya sarılarak Almanya, İngiltere vb. ülkelerden faiz almak Hanefî mezhebinin dârülharp tanımına da uymamaktadır. Çünkü onlara göre bir yerin öncelikle dârülharp olması o yer ile Müslümanların savaş halinde olmasını gerektirir. Bu sebeple sulh halindeki bu ülkelerde faiz almak veya faizli işlemlere bulaşmak bu fetvaya göre de mümkün değildir.
Dolayısıyla Türkiye’deki bir şirketin faizli işlemler yapması veya bu şirketlerde çalışanların bunun muhasebesini tutması harama iştirak etmek olacağından câiz görülemez. Bu durumda çalışanlara çalıştığınız kurumda “her şeyi incelemeniz gerekmez” diyerek bir haramı görmezlikten gelmelerini telkin etmek câiz olmaz. Böyle bir uygulamaya şahit olan kimselerin bu yanlışı düzeltemediği takdirde işlerini değiştirmesi farzdır. Aksi halde kişi hem emr-i bil marufu terk etmiş hem de rızık endişesine düşmüş sayılır. Nitekim Hûd sûresinin 127. âyetinde şöyle buyurulmaktadır: “Senin Rabbin -ehâlîsi (hem nefislerini, hem başkalarını) ıslah edip durduğu halde O memleketleri helak edecek değildir.”[12]
Dikkat edilirse âyette صالحون): salihler) yerinde (مُصْلِحُونَ: islah ediciler) ifadesi kullanılmıştır. Zira Allah bildiğimiz doğruları başkalarına anlatmamızı ve yanlışlar karşısında hakkı söylememizi emretmektedir. Aksi halde sadece kişinin sâlih (ibadet ehli) olması onu helaktan kurtarmayabilir.
[1] Serahsî, Mebsût, 10: 81; و قولنا دار الاسلام نسبة للولاية
[2] Serahsî, Mebsût, 9: 99-100; لا تقام الحدود في دار الحرب
[3] Serahsî, Mebsût, 10: 28; حكم الربا لا يجري بين المسلم و الحربي في دار الحرب; Serahsî bu ifadeyi hadis metni olarak nakletmediği gibi hadis kaynaklarında bu lafızla geçen herhangi bir rivayet de yer almamaktadır.
[4] Özel, Ahmed, İslam Hukukunda Ülke Kavramı,4. bs., İstanbul: İklim Yay. 1991, s. 112-114.
[5] Bkn. Bakara, 275 vd.
[6] Serahsî, Mebsût, 10: 28; حكم الربا لا يجري بين المسلم و الحربي في دار الحرب; Serahsî bu ifadeyi hadis metni olarak nakletmediği gibi hadis kaynaklarında bu lafızla geçen herhangi bir rivayet de yer almamaktadır.
[7] Zeylaî, Nasbu’r-râye, (Kahire: el-Mektebetü’l-İslâmiye, 1973), 4: 44
[8] Şâfiî, Ebû Abdullah Muhammed b. İdrîs b. Abbâs, el-Ümm (thk. Ali Muhammed vd.), (Beyrut: Dârü ihyâi’t-türâsi’l-Arabî, 1422/2001), 9: 507.
[9] Rum, 1-4.
[10] Özel, Ahmet, İslam Hukukunda Ülke Kavramı Dârülislam Dârülharp, (İstanbul: İklim Yay 1991).
[11] Serahsî, Mebsût, 10: 22.
[12] Hûd, 117; وَمَا كَانَ رَبُّكَ لِيُهْلِكَ الْقُرَىٰ بِظُلْمٍ وَأَهْلُهَا مُصْلِحُونَ