Diyanet imam ve vaizlerin maas alması caiz mi
Din görevlilerinin maaş alması meselesi, İslâm tarihinde oldukça erken bir dönemde tartışma konusu olmuştur. Hz. Peygamber’in (s.a.s.) irtihalinden hemen sonra bu konu gündeme gelmiş; halifeler, hem devlet başkanı hem de dinî lider sıfatıyla görev yaptıkları için kendilerine maaş bağlanmıştır. Bu uygulama, hem kamu hizmetinin sürekliliği hem de dinî görevlerin gereği gibi yerine getirilebilmesi açısından zorunlu görülmüştür.
Zira din hizmetleri, büyük ölçüde zaman, gayret ve ilim gerektiren faaliyetlerdir. Kişinin temel geçim ihtiyaçlarını karşılayamaması durumunda, bu hizmetleri düzenli ve verimli biçimde sürdürmesi mümkün değildir. Nitekim Hz. Ebû Bekir (r.a.), halifelik görevini üstlendiğinde ticarete devam etmek istemiş, ancak devlet işlerinin yoğunluğu sebebiyle buna imkân bulamayınca, sahabenin görüşüyle kendisine maaş bağlanmıştır.[1] Bu örnek, dinî ve idarî görevlerin yürütülmesinde maddî desteğin gerekliliğini açık biçimde ortaya koymaktadır.
Günümüzde de imam, müezzin, müftü ve benzeri din görevlilerinin maaş almaları, yalnızca bir hak değil, aynı zamanda görevlerini tam anlamıyla ifa edebilmeleri için bir zarurettir. Ücret almaksızın bu hizmetlerin yürütülmesi hâlinde, geçim sıkıntısı ve maddî meşguliyetler, din görevlilerinin asli vazifelerine yoğunlaşmalarını engelleyecektir. Dolayısıyla, din görevlilerine maaş ödenmesi uygulaması hem İslâm’ın erken dönem pratiğiyle hem de kamu hizmetinin temel ilkeleriyle uyumludur.
[1] İbn Haldün, Mukaddime, s. 428; وكان الخلفاء يأخذون من بيت المال رزقهم بالمعروف