Boykot farz mıdır?
Boykot kelimesi İngilizce boycott lafzından alınmış olup “Bir kimsenin, bir topluluk veya bir ülkeyle, belli bir amaca ulaşmak için her türlü ilişkiyi kesmesi”[1] şeklinde tanımlanmaktadır.
Mezkûr tariften de anlaşıldığı üzere boykot sırasında her türlü ilişkinin kesilmesi gerektiğine vurgu yapılmaktadır. Dolayısıyla boykotun güçlü ve müessir olabilmesi için maddi ve manevi tüm ilişkilerin kesilmesi gerektiği anlaşılmaktadır. Bugün ise boykot, zulme ve haksızlığa uğrayan tarafın bedensel güç ve kuvvetle engel olamadığı durumlarda alternatif olarak devreye koyduğu mali bir tepki olarak algılanmaktadır. Yani düşmanın maddi gücünü kırma yollarından biri olarak uygulanmaktadır. Bu ise İslam literatüründe Müslümanın zulme ve kötülüğe karşı canı ve malıyla mücadele etmesi manasındaki cihat kavramıyla benzerlik arz etmektedir.
Nitekim “İnananlar ancak Allah’a ve elçisine inanan ve bu (inancından) kesinlikle ödün vermeyen [lem yertâbû] ve Allah yolunda mallarıyla canlarıyla cihat edenlerdir. İşte onlar doğru olanların tâ kendileridir.[2] âyetinde bu açıkça ifade edilmektedir.
Özellikle 2,3 milyon Filistinli Müslümanın 2 milyar Müslüman kardeşinin gözü önünde her gün kafir İsrail ve yandaşları tarafından hunharca katledilerek soykırıma maruz bırakılması tüm dünya için utanç vesilesi olarak tarihe geçmiştir.
Halbuki saldırının ilk günlerinde Müslümanlar ortak bir tavır sergileyerek askeri bir güç hazırlama kararı dahi almış olsalardı bu düşman için caydırıcı bir unsur olacak, katliamın en azından hızını kesecekti. Nitekim şu ayet böyle bir gücün düşmana korku vereceğini haber vermektedir: “Allah’ın ve sizin düşmanlarınızı ve onların gerisinde olup sizin bilmediğiniz, ama Allah’ın bildiklerini korkutup caydırmak üzere, onlara karşı elinizden geldiği kadar güç ve savaş atları hazırlayın.”[3]
Böyle bir askeri güç hazırlamak mümkün olduğu halde İslam devletlerindeki yerli işbirlikçiler sebebiyle maalesef hazırlanmamaktadır.
Hatırlarsak Mûte savaşı h. 629 yılında Müslümanlarla Bizans arasında olmuştur. Savaşın çıkış sebebi bir Müslüman elçinin Bizans tarafından öldürülmesidir. Yani bir masum Müslümanın zulmen öldürülüşü savaş sebebi sayılmıştır. Bunun üzerine Hz. Peygamber savaş kararı almış ve 3000 kişilik İslam ordusunu kendilerinden kat kat üstün 200.000 kişilik Bizans ordusunun üzerine yollamıştır. Bunun benzerlerini Bedir’de ve Uhud savaşlarında görmek mümkündür.
Bedir savaşında Hz. Peygamber’in Kureyş kervanına saldırmasındaki asıl sebep, Kureyş’in bu sefer sebebiyle elde edeceği maddi gelirle Müslümanlara karşı büyük bir saldırı düzenleme planıdır. Bunu bilen Hz. Peygamber bu kervanı vurmak istemiştir. Yani düşmanın maddi gücünü kırma ve yok etme planıdır. Filistin meselesindeki boykotu bu açıdan okumak gerekmektedir.
Günümüzde ise boykot ara ara gündeme getirilerek Müslümanların hamasi duyguları istismar edilmekte, tabiri câiz ise gazı alınmaktadır. Halbuki gerçek bir boykot, düşmanın malını almamak ve onun alternatifini üretmekle olur. Kalitesi düşükte olsa yerli malı tercih edilmelidir. Böyle durumlarda kaliteyi bahane ederek boykot malını almak câiz olmaz. Nitekim “İyilik ve takvâ hususunda yardımlaşın, günah ve haksızlık yolunda yardımlaşmayın. Allah’tan korkun, çünkü Allah’ın cezası çetindir.”[4] âyeti Müslümanların aleyhinde kafirlere verilen her türlü maddi ve manevi desteğin haram olduğunu ifade etmektedir.
Yine başka bir âyette Allah Teala “Sakın zâlimlere meyletmeyin; yoksa onları saracak ateş size de dokunur.”[5] buyurmaktadır. Şu anda Müslümanlar İsrail ve ona destek verenlerle savaş halindedir. Müslümanların farklı ülkelerde olması meseleye duyarsız kalmalarına neden olmamalıdır. Unutmayalım ki İsraile silahlar ABD, Almanya, İngiltere, Fransa başta olmak üzere pek çok batılı ülkelerden gönderilmektedir.[6]
Dolayısıyla düşmana maddi ve manevi her türlü destek vermek, kelimenin tam anlamıyla Müslümanlara yapılan zulme ortak olmak demektir. Nitekim Hz. Peygamber (s.a) “Mümin mümine karşı, parçaları birbirini bağlayıp tahkim eden bina gibidir, buyurdu ve (bu bağlılığı göstermek için Resul-i Ekrem) parmaklarını birbirinin arasına geçirip kenetledi.”[7] Nitekim “Allah, kendi yolunda kenetlenmiş bir yapı gibi saf bağlayarak savaşanları sever.”[8] âyeti de bunu teyit etmektedir.
İslam alimleri, barış dönemlerinde Müslümanların kafirlerle alış-veriş yapılmasını câiz görmektedirler. Nitekim İmam Buhârî konuyla ilgili rivayetleri “Ehl-i harb ve Müşriklerle alış-veriş” adlı müstakil bir babta zikretmektedir. Fakat fakihler, savaş durumlarında onların savaş gücünü kuvvetlendirecek, mukavemetlerini arttıracak türden şeyleri onlara satmayı câiz görmemişlerdir.[9]
Bugün İsrail tüm batılı güçlerle birlikte Filistinliler üzerinden İslam’a savaş açmış durumdadır. Dolayısıyla bu mesele sadece Filistinlilerin meselesi olmayıp hepimizin meselesidir. Bu konuya sessiz ve tepkisiz kalmak zulme ortak olmak demektir. Üstüne üstlük başta İsrail olmak üzere bu savaşa silah tedarik eden ülkelerin mallarını cep telefonu, bilgisayar-tablet, spor ayakkabısı, giyim eşyaları ve tüketim malzemeleri gibi ürünleri satın almak da onlara güç ve kuvvet vermek manasında sayılacağından câiz değildir. Müslümanların bu malların alternatiflerini alması gerekir. En kısa zamanda da üretmesi ve tüm İslam alemine satması gerekmektedir. 2024 tarihi itibariyle bir mermi yaklaşık 10 tl. olduğuna göre bir boykot su satın alan kişi bir Filistinli çocuğu öldüren kurşun gönderdiğini düşünürsek 50.000 tl.lik bir telefon veya bilgisayar alanın gönderdiği kurşunların kaç müslümanı öldüreceğini boykotu delenlerin hesaplaması gerekmektedir.
Kısacası içinde bulunduğumuz şu günlerde İslam’a ve Müslümanlara savaş açanlara karşı Boykot, tam anlamıyla farz bir cihattır.
[1]https://tr.wikipedia.org/wiki/Boykot#:~:text=Boykot%20veya%20direni%C5%9F%20(%C4%B0ngilizce%3A%20boycott,i%C3%A7in%20her%20t%C3%BCrl%C3%BC%20ili%C5%9Fkiyi%20kesme.
[2] Hucurât, 15; اِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا بِاللّٰهِ وَرَسُولِه۪ ثُمَّ لَمْ يَرْتَابُوا وَجَاهَدُوا بِاَمْوَالِهِمْ وَاَنْفُسِهِمْ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِۜ اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الصَّادِقُونَ
[3] Enfâl, 60; وَاَعِدُّوا لَهُمْ مَا اسْتَطَعْتُمْ مِنْ قُوَّةٍ وَمِنْ رِبَاطِ الْخَيْلِ تُرْهِبُونَ بِهٖ عَدُوَّ اللّٰهِ وَعَدُوَّكُمْ وَاٰخَرٖينَ مِنْ دُونِهِمْ
[4] Mâide, 2; وَتَعَاوَنُوا عَلَى الْبِرِّ وَالتَّقْوٰى وَلَا تَعَاوَنُوا عَلَى الْاِثْمِ وَالْعُدْوَانِ وَاتَّقُوا اللّٰهَ اِنَّ اللّٰهَ شَديدُ الْعِقَابِ
[5] Hûd, 113; وَلَا تَرْكَنُٓوا اِلَى الَّذ۪ينَ ظَلَمُوا فَتَمَسَّكُمُ النَّارُ
[6] https://www.trthaber.com/haber/dunya/israil-silahlarini-nereden-aliyor-856736.html#:~:text=Tel%20Aviv%20y%C3%B6netimi%2C%20silah%20ithalat%C4%B1n%C4%B1,Tel%20Aviv’e%20silah%20sat%C4%B1yor.
[7] Buhârî, “Salat”, 88, Müslim, “Birr”, 65.
[8] Saff, 4; اِنَّ اللّٰهَ يُحِبُّ الَّذ۪ينَ يُقَاتِلُونَ ف۪ي سَب۪يلِه۪ صَفاًّ كَاَنَّهُمْ بُنْيَانٌ مَرْصُوصٌ
[9] İbn Rüşd (el-Cedd), Ebü’l-Velîd Muhammed b. Ahmed b. Ahmed el-Kurtubî, el-Mukaddimâtü’l-mümehhedât, (Beyrut: Dârü’l-garbi’l-İslâmî, 1988), 2: 151.